SAHNEde Tek KiŞi
Deniz Naz Ürel
Tiyatro eleştirildikçe yaşar!
Hakkında konuşulmayan
oyunlar, günün sonunda hiç
yaşanmamış olacaklar.
Beni en derinden etkileyen tiyatro oyunları, belki de toplum tarafından izlenilmektenen .ok ka.ınılanları. Tek kişilik oyunlardan neden çekiniyor insanlar hiç anlamıyorum. Çünkü, bana kalırsa bu tek kişilik oyunlar oyuncuların en zor sınavı. Dakikalarca izleyicilerin karşısında dekorlar ve ışıklar ile yalnız kaldığınızı hayal edin. Karakterden karaktere duygudan duyguya atlarken aslında sadece seyirci ile başbaşasınız. Bu eleştiri yazısı ise tiyatroyu yaşatmak ve tek kişilik oyunlardan ka.anları durdurmak i.in attığım bir adım. Şimdi sizleri sahnede “Toz”, “Sevgili Arsız .lüm Dirmit” ve “Eylül”ü izlemeye davet ediyor, onların inanılmaz performanları ile baş başa bırakıyorum. Hepinize iyi seyirler!
TOZOyun başladı. En başta anlaşılmayan sahneler oyunun sonuna doğru ancak açığa çıkacaktı. Hızla değişen zaman ve mekan; bir çocukluk hikayesinden geleceğe, gelecekten farklı geçmiş zamanlara bölünerek oyunun ana karakteri Handan ile bizi tanıştırıyor. Karısıyla kendi düğününde tanışmış ünsüz bir avukatın ve dünya güzeli bir ev kadınının tek çocuğuydu Handan. Tek kişilik bu oyunda, 60 dakika gibi bir sürede dev bir kadroyu canlandıran Zerrin Tekindor, bütün oyun boyunca tek bir tabure üzerinde otururken kostüm bile değiştirmeden saniyeler içerisinde 10’dan fazla karaktere bürünüyor ve duygular arası çok hızlı geçiş yapabiliyor. Minimalist bir anlatış biçimine sahip olan bu oyunda, oyuncu performansı dışında en önemli ögeler müzik ve ışık. Sahne geçişlerindeki ışık kullanımı Zerrin Tekindor’un karakter değişimleriyle örtüşüyor ve anlatımı daha etkili kılıyor. Ayrıca oyunun Zerrin Tekindor’un oğlu Hira Tekindor tarafından yönetilmesi bence ana karakterin performansına ekstra bir anlam katmanı ekliyor.
1960’lı yıllardan günümüze uzanan bu oyunda yetişkin olarak karşımıza çıkan Handan’ın çocukken büyüdüğü evin içi en az o dönemin sokakları kadar huzursuz. Aşık olduğu kişi tarafından terk edilen babası, görücü usulü başka bir kadınla evlendiriliyor. Her fırsatta aşık olduğu kişi olmadığı için teselliyi eşini dövmekte buluyor. Belki de sırf şiddet dürtüsünü bastıramadığı için küçük kızını alkolik kardeşiyle yaşamaya zorluyor. Böylece köleleştirdiği eşini, kızıyla aynı şehirde yaşamalarına rağmen farklı kıtalar kadar uzaklaştırıyor. Aynı dilde anlaşamayan bu ebeveynlerin tartışmaları, farklı zamanlarda duyulan tokat seslerine dönüşüyor. Handan’ın zihninde ise bu sesler defalarca yankılanmaya devam ediyor. Kız büyüdüğünde babasının izinden gidip avukat olmak yerine mimar olmak istiyor. Bu yüzden, kendi özgürlüğüne kavuşmak için babasına kafa tutuyor. Annesi gibi olmadığını, dayak yemekten korkmadığını ve asla da yemeyeceğini, bu sayede özgür olabileceğini haykıyor. Fakat, Handan’ın o an babasından beklediği tokatı, babası yerine onu aldatan biricik kocasının atacağını öngöremiyor. İşte seneler sonra atılan o tokat hatırlatıyor babasından okulun ilk günü herkesin içinde yediği o dayağı. Handan, annesini yıllarca acınası olmakla suçlarken annesinin sadece onu korumak için nelere katlandığını o an fark ediyor. Çünkü, o ne kadar güçlü olursa olsun sonu annesinden farklı değil. Bu kırılamayan döngüde, ne suç kadınların yaptıklarında ne de şiddet görmek kadınların güçsüzlüğünün bir göstergesi. Bunun bir örneği ise oyun sırasında izlerken fark ettiğim “Toz” meselesi.
Oyunu izlemeden önce, oyunun isminin neden “Toz” olduğunu ve nereden geldiğini merak ediyordum. Oyunun sonlarına doğru Handan’ın annesi kocası öldükten sonra hiç temizlik yapmamasından, yapamamasından çünkü hastalanmasından bahsediyordu. Bir yandan kocası öldüğü için rahatlamış ve artık kendi hayatını yaşayabilmeye başlamıştı. Ancak, kadın yine de “Toz” a tahammül edemiyordu, çünkü yıllarca kocası tarafından bir yerin tozlu olması gibi en ufak bir bahanede bile şiddet görmüştü. İşte bu “Toz” meselesi belki de sadece, ataerkil düzendeki bu toplumun erkeklere doğuştan sağladığı gücün kötüye kullanılmasının sadece bir örneği. Yıllarca aile içi şiddete maruz kalan Handan’ın hikayesi aslında hepimiz için çok tanıdık. Çünkü bu, toplumun her tabakasında yaşanan ve yıllardır izlediğimiz dizilerde fazlasıyla işlenmiş ve çevremizde çok fazla örneğini gördüğümüz bir hikaye.
İLLÜSTRASYON: Deniz Naz Ürel, dijital illüstrasyon, 2024.
ILLUSTRATION: Deniz Naz Ürel, digital illustration, 2024.