EYlÜl
Tiyatro eleştirildikçe yaşar! Hakkında konuşulmayan oyunlar, günün sonunda hiç yaşanmamış olacaklar.

Uğur Kanbay’ın yazdığı, yönettiği ve tek kişilik performansıyla sahneye taşıdığı “Eylül” ile yolum küçücük bir salonda kesişti. O küçük sahneden kocaman bir dünyaya uzanan bu oyun birçok trans bireyin başına gelen olaylardan esinlenerek yazılan ve Türkiye’deki herkesin bildiği ama görmezden geldiği hayatları anlatan kurmaca bir hikaye. Ancak hikaye o kadar gerçekçi ve Uğur Kanbay o kadar başarılı bir oyuncu ki, oyun sizi alıp götürüyor ve kendinizi Eylül’ün hikayesine kaptırıyorsunuz.
Eylül, 28 yaşında trans bir kadın ama kendisi yaşından çok daha fazlasını görmüş, geçirmiş biri. Hiç tekin olmayan bir mahallede, 46. Sokakta, İnfazcı yokuşunun üzerinde tek odalı bir evde oturuyor ve bizlere başından geçenleri tek tek anlatıyor. Nasıl seks işçisi olduğunu, askerlik muayenesinde neler yaşadığını, ailesinin onu nasıl reddettiğini, ilk aşkını ve daha fazlasını... Oyunun ilk perdesi izleyenleri kahkahalara boğuyor. Ancak duygu geçişleri çok keskin, attığınız kahkahalar saniyeler içinde boğazınızda düğümlenen derin sessizliklere dönüşüyor. Oyun boyunca interaktif bir şekilde ilerleyen diyaloglar, sahne ve izleyiciler arasındaki bariyerleri yıkıyor. Seyirciler ise dikkatlerini asla Eylül’ün üzerinden ayıramazken buluyorlar kendilerini. Dekor, ışık ve müzik geri planda kalırken yalnızca oyuncunun performansına odaklanıyor herkes. Özellikle önlerden bilet alanlar oyuna dahil olabilme şansını da yakalıyor. Uğur Kanbay, bu oyunu yazarken trans bireylerin hayatını ajite etmek yerine insanları güldürmeyi ve bazen de güldürürken utandırmayı tercih etmiş. Bu sayede oyunun anlatımına ayrı bir samimiyet katmış.

Her ne kadar ilk yarı kahkahalar ile geçse de itiraf etmeliyim ki oyun ara verdiğinde kendimi ikinci yarıda gelebilecek duygusal bir çöküşe hazırlamıştım. Çünkü ne de olsa trans bir kadının hayatı ve yaşadığı zorluklar ilk yarıdaki kahkahalardan ibaret olamazdı sadece. Nitekim öyle de oldu. Oyunun ikinci perdesinde üst üste yaşanan trajediler çevremdeki izleyicileri gözyaşlarına boğarken hikayenin gerçekliğinin yarattığı ağırlık, oyuncunun üstün performansıyla birleşince boğazımdaki düğüm asla geçmedi. Oyunun bana yaşattığı hisler ve Eylül’ün hikayesi oyun bitse de beni terk etmedi. Sanki izlerken Eylül ile arkadaş olmuştuk, onun derdi benim derdim olmuştu. Kuşçu’ya olan aşkını kalbinin derinliklerine gömmek zorunda kalmış, fuhuşa geri dönmüştü. Oysa ki tüm dünyada gözünün içine bakan tek kişiydi Kuşçu, ne kadar zordu onu severken terk etmesi. Çocukken babasının uyguladığı cinsel istismar ise bir tokat gibi çarpmıştı. Bir an için Uğur Kanbay’ın Eylül’ün trans bir birey oluşunu bu cinsel istismara bağlamasından korkmuştum. Çünkü belki de izleyicilerin hepsi bu konu hakkında yeterince bilinçli değildi ve cinsiyet değişikliğinin sebebini cinsel istismar olarak görebilirlerdi. Neyse ki kurgu benim düşündüğüm gibi devam etmedi ve bu istismar bir neden olarak gösterilmedi. Eylül’ün fuhuş yüzünden yediği dayaklar ve hakkını alamadığı müşterisine 50 lira için saldırması ise onun sonu olmuştu. Polislerden kaçmak için Eylül tekrar Kasım’a dönüşürken sadece kendi hayatını değil onu bu hayata sürükleyen herkesi sorguluyordu. Çok geçmeden yakalanan Kasım hapse girdi, hapisten çıktığında ise kendini tekrar 46. Sokakta buldu. İşte o gün tekrar Eylül olacaktı. Hayır, fuhuşa geri dönmeyecekti, sadece kendi benliğine kavuşacaktı. İnfazcı’dan son kez indi. Köprüden atladı ve hayatına Eylül olarak son verdi. Bizler için ise Eylül artık yalnızca o günün haberinden ibaretti.

Oyun bittiğinde tek düşünebildiğim hikayenin gerçek olup olmadığıydı. İzleyicilerin hepsinin kanı donmuştu. Çünkü belki de hepimizin alışık olduğu ve göz yumduğu bir şey haline gelmişti bu haberler. Toplum tarafından her konuda dışlanan trans bireyler için intihar veya cinayete kurban gitmek yeni bir şey değildi. Sadece, biz bu kişilerin gözlerinin içine bakmıyorduk ve onların var olmalarına izin vermiyorduk. Eminim seçme şansları olsa onlar da yaşadıkları hayatın böyle olmasını tercih etmezlerdi. Doğduğumuz aile gerçekten bu hayatta edindiğimiz en büyük şanslardandı. Oyun sonrası araştırdığımda öğrendim ki, Uğur Kanbay oyunun adını 2015 yılında Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden trans kadın Eylül Cansın’a ithafen koymuştu. Ancak Eylül’ün hikayesi sadece Eylül Cansın’dan ibaret değildi, kim bilir daha bilmediğimiz kaç kişiyi temsil ediyordu.


İLLÜSTRASYON: Deniz Naz Ürel, dijital illüstrasyon, 2024.
ILLUSTRATION: Deniz Naz Ürel, digital illustration, 2024.