Sınırda mekanlar: Zamanda ve mekanda asılı kalmak
Bartu Başaran

Liminal Spaces:Suspension in time and space
Bartu Başaran

Bartu Başaran'ın kişisel arşivi, "Dolapdere", 2015
Bartu Başaran's personal archive, "Dolapdere", 2015.


B
u denemede liminal space kavramı ve kişisel olarak ilişkili bulduğum diğer birkaç kavramdan bahsedeceğim — bunlar bilinçli olduğum hayatım boyunca temelde hissettiğim ve aslen kimlikle de ilişkili olduğunu düşündüğüm kavramlar. Belki de ana dilimde daha iyi ifade edebileceğimi düşünüyorum (ya da sadece bana öyle geliyordur), nihayetinde hissettiğim şeyi “zamanda ve mekânda asılı kalmak” olarak tanımlayarak iyi bir özet yaptığımı düşünüyorum. Bu yazı boyunca kişisel fikirlerimi genişletmeye çalışacağım, bu esnada çeşitli tanımlar ve çeşitli sanat örneklerinin yanı sıra, dökümantasyon amaçlı kişisel fotoğraf arşivimden destekleyici olduğunu düşündüğüm birtakım görüntüler paylaşacağım. Yanı sıra yine çok kişisel bir yerden tüm bunlara eşlik eden ve hepsinden daha iyi tanımladığını düşündüğüm birkaç müzik hakkında konuşmayı planlıyorum. Art niyet'i özgür bir platform olarak algılamak hoşuma gidiyor (aslında işime geliyor diyebilirim). Böylelikle bu emin olmadığım ve üzerine yazarak düşünmediğim kavramlar hakkında dü şünebilmek için kendime bir alan açıldığını düşünüyorum. Sırası gelmişken bu alanı birbirimize tanıdığımız takım arkadaşlarıma ve Onur Yazıcıgil’e peşinen teşekkür ederim.

öncelikle, bahsettiğim kavramların benim için bile çok somut olmadığını itiraf etmeliyim, emin olduğum şey ise bir şekilde hayatıma eşlik ettikleridir. Okuyucular arasında teorik olarak daha hakim olanları çıkacaktır fakat bu yazının hiç bir iddiası olmadığı gibi bu yazı daha çok düşünürken yazdıklarımdan oluşmaktadır. Bu sebeple tanımlarla başlamayı ve daha somuttan daha soyuta doğru bir yol izlemeyi tutarlı buldum. Anlam kayıplarını engellemek adına karşılaştığım tanımları orjinal dillerinde aktarmayı seçtim.

Liminal Spaces genellikle dijital mecralarda tanınan yeni bir estetik dil. Öncelikle birkaç tanıma değineceğim. Belki de en kaba haliyle Wikipedia ya bakabiliriz.

“Liminal mekanlar, boş, terkedilmiş alanları temsil eden ve deneyimleyen kişilerde ürkütücü, kimsesiz ve gerçeküstü hisler yaratan bir internet estetiği konusudur. Liminal mekanlar, Arnold van Gennep'in 1909 yılında oluşturduğu ve Victor Turner’ın geliştirdiği Liminality kavramına dayanır ve mimaride genellikle geçiş mekanları olarak tanımlanır.”1

"Liminal mekan kavramı toplumda sıklıkla duymuş olduğumuz “iki arada bir derede kalma” sözüyle de tanımlanabilir. Karar verilemezlik ve bunun yaşattığı boşluk hissi (İng: "feeling of emptiness") ve aşılması gereken bir an olarak bakılır."2

“Anthropologist Arnold van Gennep first wrote
about the concept of liminality when he developed the idea of the rites of passage.(Van Gennep A. The Rites of Passage. University of Chicago Press.) He defined a “rite of separation” (preliminary rite), rite of transition (liminal rite), and rite of incorporation (post-liminal rite). This transition theory explained that changes in people's life stages follow this pattern.”3

Bunlara ek olarak ayrıca şöyle bir tanımla daha karşılaştım.

“Liminal Space aesthetics revolve around pictures
of transitional areas devoid of life, such as malls in the early morning, empty parking lots or a school hallway during summer. The appeal of liminal spaces is often assigned to their frozen and slightly unsettling appearance, but also the indefinite sense of familiarity they evoke. The depicted spaces often include late 20th and early 21th century architecture and furniture, linoleum tilings, ceiling tiles and cool-toned fluorescent lighting that creates a detached, unwelcoming and cold feeling, but the aesthetic has evolved to adapt to a multitude of settings and media formats.”4

“Liminal” kelimesi latince kökü olan limen/limin kelimesinden türetilmiştir, bu kök eşik/sınır/threshold anlamlarına geliyor. Eşikte, arafta olma hali bana kendi başına çok kuvvetli bir tanım gibi geliyor. Bize mekansızlık üzerine konuşabilmek için somut bir zemin sağlıyor. Sınırlar doğası gereği iki mekanı birbirine bağlayan mekanlar gibi görünürler ve üzerimizde yarattıkları hisler daha çok “olmama” hali ile açıklanabilir. Bu mekansal durumun aslında zamanla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Geçiş mekanlarında ya da eşiklerde zamanın asılı kalması, mekansızlık hissi ile örtüşüyor.

Bartu Başaran'ın kişisel arşivi, "Dolapdere", 2015
Bartu Başaran's personal archive, "Dolapdere", 2015.



Bu tanımlamaların sayısı rahatlıkla arttırılabilir ama ben biraz kişisel deneyimlerimden bahsetmeye çalışacağım, belki empati yoluyla bir tanım çıkarma şansım olabilir. Liminal space’ler genellikle iç mekanlarla özdeşleştirilse de ben kişisel olarak bu estetiği genellikle dış mekanlarda hissediyorum, ya da bende öyle karşılık buluyor. Bu kavram genellikle insan yapımı sentetik mekanları akla getiriyor, fakat ben doğada “kimsesiz” yerlerde bu kavramın gözlemlenebileceğine inanıyorum. Çok iç içe bulduğum diğer bir tema ise “zamansızlık”. Fakat bu kavramın “zamansız”, “zamanının ötesinde”, “her zaman geçerli olan” gibi tanımlarda belirtildiği “olumlu” karşılığından bahsetmiyorum; benim zamansız olarak tariflemeye çalıştığım şey daha çok zamanını kaybetmiş, bu sebeple bir yerlerde asılı kalmış şeylerle ilgili. İlk bakışta çok şiirsel duyuluyor olabilir ama ben çok sıradan şeylerden ve sıradan anlardan bahsediyorum. Ve tüm bunları toplarladığına inandığım “zamanda ve mekanda asılı kalma” hissinden.

“Zamanda ve mekanda” ifadesindeki bu birlikteliğin sebebi sanırım zaman ve mekan kavramlarını tam olarak ayıramıyor oluşumla ilgili. O kadar iç içe ve birbirini tanımlıyor gibiler ki bir bütün olarak ele almayı tercih ediyorum. Aslında bahsettiğim şey sürekli bulunduğum mekanlar ve sürekli birlikte olduğum nesnelerle doğrudan ilişkili. Ama tüm bunların temelinde kimlik kavramıyla ve nihayetinde aidiyet hissiyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Genellikle bulunduğu hiçbir yere hiçbir sosyal yapıya ait hissedemeyen bir çocuk olarak büyüdüm. Bunun sebebi olarak ergenliğim boyunca taşrayı suçladım ama durum yetişkin hayatımda metropolde de farklı olmadı. Daha sonra, bir güzel sanatlar öğrencisi olarak ilişkilenebildiğim her “şey”de bu hissi fark etmeye başladım. Bunla birlikte pek de parlak gitmemiş müzik kariyerim boyunca genellikle sıkıcı bulunan, “asılı kalan” partisyonlarla ilgilendim. Bütün bunlar zaman içerisinde bütünlüklü bir anlam ya da bu anlamın illüzyonunu oluşturmaya başladı. Şimdi tarihin bu noktasında neredeyse 30 yaşındayken bu kişisel hisler üzerine yazıyorum.

Dergide bana ayrılan bu alanı bu şekilde kullanmak son
anda aklıma gelmiş bir fikirdi. Aslında çok da farkında olmadan yazmaya başladığım bir metin oluyor, çünkü, dediğim gibi, bu metin kapsamında aslında yazarak düşünüyorum. İlk draftı oluşturduğum mekan taksim’deki atatürk kitaplığı’ydı. Bence bulunduğum liminal spacelerin en çarpıcı olanlarından birindeyim. Yaklaşık 12 yıldır uğradığım bir kütüphane ve nesneler aslında bizden çok daha yavaş eskiyorlar, bu sebeple belki de bir asılı kalma hissi oluşturuyorlar. Altıgen masaları ve en başından beri çok da bayılmadığım mimarisi ile (sedad hakkı eldem fanatiklerini biraz kızdırmak amacım değildir.) adeta sıkışıp kalmış bir mekan. Beton kubbelerin geometrik yapısı altında rafların sarı ahşabı ve duvar apliklerinin ışığıyla birlikte camdan gözüken 2024 İstanbul’u manzarası belki de bana ihtiyaç kalmadan kendi başına bir proje üretebilirdi.

Bu yazı kapsamında belki de devam etmekte olan fotoğraf
projemden bahsetmek mantıklı olabilir diye düşünüyorum. Aslında bir sanat projesi olarak başlamadı ve hala öyle olduğunu düşünmüyorum. Daha çok belgeleme ihtiyacından doğmuş bir proje benim için. Bulunduğum, birlikte yaşadığım alanları, nesneleri belgelemek. Bu dökümantasyon aslında çok uzun zaman boyunca kendim için yaptığım kişisel bir arşivden ibaretti. Geriye dönüp baktıkça yazının başında bahsettiğim o hissin ortaklığını fark etmeye başladım ve şimdi aslında kendi liminal spacelerimi arşivlediğimi anlıyorum. Liminal space doğru bir tanım mı çok emin değilim, aslında bahsettiğim hissin somut bir karşılığını, tanımını ararken arkadaşım Ruslan Abasov’un bakmamı önerdiği bir tema bu. Ama tam olmasa bile bir çeşit tanım yaratmakta faydalı olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim, sadece çoğunlukla iç mekanlara bağlı bir kavram değil; dış mekanlarında tıpkı iç mekanlar gibi sınırda ve zamanlarını kaybetmiş olabileceğine inanıyorum. Bu, bizim onlarla kurduğumuz anlam ilişkisinin bir sonucu aslında. Ve belki de bir terapi seansının konusu olabilecek nitelikteler. Oldukça kişisel bir deneyim aslında bu, çünkü bunun, mekanlara, nesnelere ve onlara bağlı zamanlarla ilişkilenirken tecrübe ettiğimiz bir estetik olduğunu düşünüyorum.

Hayatımız boyunca pek çok mekanda bulunuruz, pek çok
nesne kullanırız, pek çok insanla birlikte oluruz ve aslında bunlardan birçoğu kendisini tekrar etme eğilimindedir. Bu eğilim kurduğumuz anlam ilişkilerini doğurur. Bu anlam ilişkilerinin nostaljik olması zorunlu değildir. Benim “case” imde olduğu gibi kendinizi zamanda ve mekanda asılı hissetmeniz de olasıdır. Ya da her ayrıntısını kendinizin kurguladığı evinizde bile yabancılaşmak çok mümkündür. Bunlarla ilişkilenen bir diğer kavram ise yabancılaşmadır. Hepimiz onun bir süreliğine yaşanan bir çeşit sanrı olduğunu düşünürüz, ben de öyle. Fakat yine de bu his hayatımızın bir parçasıdır, vardır ve oradadır. Her kişi için başka paternlerin mevcut olduğunu biliyoruz. Şu anki bilincimle kendi zaviyemden bunları kimlikle ilişkilendirerek açıklamak bana daha akla yatkın geliyor. Çünkü aidiyet kavramının sık sık kaybolduğunun hissedilmesi belki de bu asılı kalma hissini kurguluyor ve nesneler, mekanlar ve ait oldukları zamanlar üzerinden bir anlam kodlaması yaratıyor.

Serbest çağrışım ile şekillenen bu yazıda tekrar mimariye
dönmeyi arzuluyorum. Çünkü bir sürü insanı kızdırmak pahasına suçlamayı biraz da “modernist” mimarlara yöneltmek istiyorum. Kafalarında kurguladıkları ideal spaceler ve gerçek dünyadaki hayatlara yansımalarına bakıldığında belki de bana kızmak yerine hak vermeyi deneyebilirsiniz. En basit örneklerinden biri, bu derginin tasarlandığı okulun kendisidir belki de, iyi bir modernist örnek olduğunu söylemiyorum sadece mimariden bahsederken okulumuzun devasa bir özel hastane gibi olmasından bahsetmeden geçemeyeceğim. Üroloji, dermataloji, dahiliye klinikleri… Aralarda rastlayabileceğiniz garip boşluklar, ofis önlerindeki tuhaf halıfleksler ve sınıfların adlarının yazdığı “hastane” (hastane ve ilişkili terimleri tırnak içine alma ihtiyacı duydum çünkü bu mekanlar liminal spacelerin en klasik örnekleri. Steril ve kopuk yapıları onları askıda bırakıyor.) isimlikleri aklıma gelen ilk örneklerden. Bunu aklımda “doğadan koptuğumuz için insan oğlu…” gibi bir cümle ile söylemiyorum aksine kendi projemde aradıklarıma baktığımda sıklıkla dış mekanlar ve doğa par.aları görüyorum. Tanımlamakta zorlandığım bir şey bu. Daha çok hafıza ve anılarla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Buraya kadar okuyup hala sıkılmadıysanız kendim dışında birkaç şeyden bahsetmek isterim. Örneğin, aklıma ilk gelen işlerden biri gerard rıchter’in blur işleri, kafatası ve mumlar. ilk bakıldığında semboller üzerinden bir okuma yapmak mümkün ama ben bunları bir kenara bırakıp o bellirsiz bulanıklığa dikkat çekmek istiyorum. Yarattığı atmosfer ve belki de benim kelimelerle anlatamadığım şeyin rahatlıkla Richter’in işlerinde gözlenebileceğine inanıyorum. Ya da müzikten örnek vermek gerekirse bach 2. cello sonatı D minor. bach öok basitçe ifade ediyor; yapmanız gereken; sadece doğru zamanda doğru notaya basmak. Ya da scarlatti’nin klavsen sonatları. ZbIgnIew PreIsnIer’i Requiem albümü. Bunlar belki de içimizde olan “pulse” hissi ile ilişkilenebilecek örneklerden birkaçı. Bu “pulse” boğucu bir düzen ve ritmik bir mekansızlık ile ilişkilenebilir ya da meditatif bir uyuşma hissi ile.

Bartu Başaran'ın kişisel arşivi, "Küre", 2015.
Bartu Başaran's personal archive, "Küre", 2015.



Bu yazıya eşlik etmesi için aynı zamanda bir müzik listesi yapmayı planladım. Bu müzik listesine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Son olarak değinmek istediğim tüm bunlar ile ne yapacağımıza dair birtakım “şey”ler olacak. Hayatlarımızın bir parçası olan ve üzerine serbest çağrışımlarımı boca ettiğim bu kavramlar belki de ilham alınabilecek kaynaklara dünüşebilirler. Bunlar benim için geçmesini beklediğim şeyler olmaktan çok varlığını kabul ettiğim ve bana eşlik etmesine izin verdiğim hislere dönüştüler. Sanırım böylesini kendim için daha faydalı buluyorum. Yazının bitişini ise iki müzik ile yapmayı isterim. max rıchter’den “on the nature of day light” ve ardından stavros lantsIas’tan “αμφιβολία/uncertainty”.


In this essay, I will discuss about the concept of liminal space and a few other concepts that I find personally relevant — concepts that I have felt throughout my conscious life and that I believe are fundamentally related to identity. I could have expressed it better in my native language (or maybe it's just me), but ultimately, I have captured its essence by describing what I feel as "zamanda ve mekânda asılı kalmak". Throughout this essay, I will try to expand on my personal ideas, and in the process, share various definition and examples of art, as well as some images from my personal photo archive that I have found useful for documentation. I also plan to mention (from a highly personal point of view) some music that accompanies/resonates with all of this, as I think it defines better than anything else. I like to perceive artnİyet as a free platform. In this manner, I believe that by writing about these concepts that I am not sure about and that I have not thought about, I open up a space for myself to think. In the meantime, I would like to thank my teammates and Onur Yazıcıgil in advance for giving this space to each other. 

First of all, I must admit that the concepts I mentioned about are not very concrete even for me, what I am sure of is that they somehow accompany my life. There will be readers who have a better theoretical grasp of them, but this article has no pretensions and is more of a reflective piece. For this reason, I found it consistent to start with definitions and follow a path from more concrete to more abstract. I have chosen to quote the definitions in their original language to avoid any loss of meaning.

Liminal Spaces is a new aesthetic language generally recognized in digital media. First of all, I'll mention a few definitions. The roughest one could be found on Wikipedia. 

“Liminal mekanlar, boş, terkedilmiş alanları temsil eden ve deneyimleyen kişilerde ürkütücü, kimsesiz ve gerçeküstü hisler yaratan bir internet estetiği konusudur. Liminal mekanlar, Arnold van Gennep'in 1909 yılında oluşturduğu ve Victor Turner’ın geliştirdiği Liminality kavramına dayanır ve mimaride genellikle geçiş mekanları olarak tanımlanır.”1

"Liminal mekân kavramı toplumda sıklıkla duymuş olduğumuz “iki arada bir derede kalma” sözüyle de tanımlanabilir. Karar verilemezlik ve bunun yaşattığı boşluk hissi (İng: "feeling of emptiness") ve aşılması gereken bir an olarak bakılır."2

“Anthropologist Arnold van Gennep first wrote about the concept of liminality when he developed the idea of the rites of passage. (Van Gennep A. The Rites of Passage. University of Chicago Press.) He defined a “rite of separation” (preliminary rite), rite of transition (liminal rite), and rite of incorporation (post-liminal rite). This transition theory explained that changes in people's life stages follow this pattern.”3

In addition to these, I also came across the following definition.

“Liminal Space aesthetics revolve around pictures of transitional areas devoid of life, such as malls in the early morning, empty parking lots or a school hallway during summer. The appeal of liminal spaces is often assigned to their frozen and slightly unsettling appearance, but also the indefinite sense of familiarity they evoke. The depicted spaces often include late 20th and early 21th century architecture and furniture, linoleum tilings, ceiling tiles and cool-toned fluorescent lighting that creates a detached, unwelcoming and cold feeling, but the aesthetic has evolved to adapt to a multitude of settings and media formats.”4

The word "liminal" is derived from the Latin root limen/limin, which means threshold/border. The state of being on the edge, in purgatory, seems to be a very strong definition in itself. It gives us a concrete ground to talk about spacelessness. Borders, by their nature, seem to be spaces that connect two spaces, and the feelings they create in us can be explained more by the state of "not being". I believe this spatial condition is actually directly related to time. The suspension of time in transitional spaces or thresholds coincides with the feeling of spacelessness.

The number of these definitions can easily be increased, but I will try to talk about my personal experiences, maybe I will have a chance to come up with a definition through empathy. Although liminal spaces are usually associated with interiors, I personally feel this aesthetic in outdoor spaces, or so it seems to me. This concept usually brings to mind man-made synthetic spaces, but I believe that this concept can be observed in "isolated" places in nature. Another theme that I find very intertwined is "timelessness". But I am not talking about the "positive" meaning of this concept as it is defined in definitions such as "timeless", "beyond its time", "always valid"; what I am trying to describe as timeless is more about things that have lost their time and are therefore suspended somewhere. It may sound very poetic at first glance, but I'm talking about very ordinary things and ordinary moments, and the feeling of "zamanda ve mekanda asılı kalmak" that I believe summarizes it all.

The reason for this unity in the expression "in time and space" could be related to the fact that I cannot fully separate the concepts of time and space. They are so intertwined and seem to define each other that I prefer to consider them as a whole. In fact, what I have mentioned is directly related to the places I am constantly in and the objects constantly with. However, at the root of it all, I think it's related to the concept of identity and ultimately the sense of belonging. I grew up as a child who generally couldn't feel belonging to any social structure anywhere. I blamed the countryside throughout my teenage years, but the situation was no different in my adult life in the metropolis. Later, as a student of fine arts, I began to recognize this feeling in every "thing" I could relate to. In addition, during my less-than-stellar musical career, I was often interested in "floating" scores that others found boring. All of this gradually began to form a coherent meaning, or the illusion of such a meaning. Now at this point in history, almost 30 years old, I have been writing about these personal feelings.

The concept of utilising the allocated space in the magazine in this manner was conceived at the last moment. I started writing this text without realising it, because I often think by writing. The first draft was created at the atatürk library in taksim, one of the most striking liminal spaces I've experienced. It's a library I've been visiting for about 12 years, where the objects seem to age much more slowly than we do, perhaps creating a sense of suspended movement. The hexagonal tables and architecture, which I wasn't particularly fond of from the beginning (no offence to the fans of sedad hakkı eldem), make it quite a cramped space. The geometric structure of the concrete domes, the yellow wood of the shelves, and the view of 2024 Istanbul through the glass, illuminated by the wall sconces, are interesting enough to become a project on their own without any need for me.

In the context of this article. It might make sense to mention my ongoing photography project. It didn't actually start as an art project and still don't think it is. Instead, it is more of a project that emerged out of the need to document. To document the spaces and objects that I have been in, and that I live with. This documentation was actually a personal archive that I made for myself for a very long time. As I look back, I started to realize the commonality of the feeling I mentioned at the beginning of the article and now I realize that I am actually archiving my own liminal spaces. I am not entirely sure that if liminal space is the best definition, it is actually a theme that my friend Ruslan Abasov suggested me to look at while I was searching for a concrete counterpart, a definition of the feeling I was talking about. But I think it's useful in creating some kind of definition, even if it's not complete. It's not only a concept that is mostly related to interior spaces; I believe that exterior spaces could be on the edge and have lost their time, just like interior spaces. This is actually a result of the meaningful relationship we have with them. And perhaps they could be the subject of a therapy session. It's a very personal experience, because I think it's an aesthetic that we experience when we relate to spaces, objects, and the times that are connected to them.

Bartu Başaran'ın kişisel arşivi, "Küre", 2015.
Bartu Başaran's personal archive, "Küre", 2015.


Throughout our lives we have been in many places, used many objects, and been with many people, and in fact many of these tend to repeat themselves. This tendency gives rise to the relations of meaning that we establish. These relations of meaning are not necessarily nostalgic. It is possible to feel suspended in time and space, as in my "case". Or it is very possible to feel alienated even in your own home, every detail of which you have constructed yourself. Another related concept is alienation. We all think of it as a kind of delusion for a while, and so do I. But, nevertheless, this feeling is part of our life, it is there. We know that there are different patterns for each person. From my current consciousness, from my own point of view, it seems more plausible to me to explain them in relation to identity. The feeling of floating is often the result of a lack of belonging. Objects, spaces and the times they belong to are all used to construct this feeling.

In this article, which is structured around a process of free association, I wish to return to the subject of architecture, despite the risk of causing offense. Because at the risk of offending a lot of people, I would like to direct some of the accusation towards "modernist" architects. When you look at the ideal spaces they construct in their heads and their reflections on lives in the real world, maybe you can try to agree with me instead of getting angry. One of the simplest examples is perhaps the school itself where this magazine was designed, I'm not saying it's a good modernist example, I'm just saying that when we talk about architecture, I can't help but mention that our school is like a huge private hospital. Urology, dermatology, internal medicine clinics... The weird gaps you can find in between, the strange carpeting in front of the offices and the "hospital" (I felt the need to put hospital and related terms in quotes because these spaces are the most classic examples of liminal spaces. Their sterile and disconnected structure leaves them suspended.) name tags are among the first examples that come to mind. I don't say this with a sentence like "human beings are disconnected from nature..." in my mind, on the contrary, when I look at what I look for in my own project, I often see outdoor spaces and pieces of nature. This is something I have a hard time defining. I think it is more related to consciousness and memories. If you have read this far and you are still not bored, I would like to mention a few things other than myself. For instance, one of the first works that comes to my mind is gerard richter's blur works, skulls, and candles. At first glance, it is possible to make a reading through symbols, but I want to leave them aside and draw attention to that vague blur. I believe that the atmosphere he creates and perhaps what I cannot describe in words can easily be observed in richter's works. Or to give an example from music, bach's 2nd cello sonata in D minor. bach puts it very simply; all you need to do is to hit the right note at the right time. Or scarlatti's harpsichord sonatas. zbigniew preisnier's Requiem album. These are some of the examples that can perhaps be related to the feeling of "pulse" that we have inside us. This "pulse" can be associated with a suffocating order and rhythmic spacelessness, or with a meditative sense of numbness.

Bartu Başaran'ın kişisel arşivi, "Ağaç", 2015.
Bartu Başaran's personal archive, "Tree", 2015.


I also planned to make a music playlist to accompany this article. You can find the links of the playlist below.

To sum up, there are some "things" I would like to mention about what to do with all this. The concepts that are part of our lives and on which I have based my free associations may potentially serve as sources of inspiration. For me, these concepts have become feelings that I accept and allow to accompany me, rather than things that I expect to pass. I believe that this approach is more beneficial for my own personal growth. I would like to end this article with two pieces of music. "On the nature of day light" by max richter and then "αμφιβολία/uncertainty" by stavros lantsias.

1: https://tr.wikipedia.org/wiki/Liminal_Mekan_(estetik)
2: .zkaya, Ahmet (Mayıs 2020). "Coğrafyanın İki Arada Bir Derede Kalmış Mekanları: Liminal Mekan Nedir?". Evrim Ağacı.
3: https://www.verywellmind.com/the-impact-of-liminal-space-on-your-mental-health- 5204371#citation-2 / The Psychology Behind Liminal Space: A Transitional Place or Time That Can Feel Unsettling, By Theodora Blanchfield, AMFT
4: https://aesthetics.fandom.com/wiki/Liminal_Space

GERARD RICHTER, "İki mum (Zwei Kerzen)", 1982, Tuval üzeri yağlı boya.

GERARD RICHTER,"Two Candles (Zwei Kerzen)", 1982, Oil On canvas.

SPOTIFY PLAYLIST "Suspension/Liminal" 2024

https://open.spotify.com/playlist/1T3Jg8nV7Twcmbed2oluC3?si=H9--8yY8RIOlQc9uNsdMYA&pi=e-lHql9ePIQoCF


MAX RICHTER Album: The Blue Notebooks "On the nature of day light" 2018

https://open.spotify.com/album/1rTHmwhZwhhvivx3pdXXdo?si=Bv8mYezJSa-BwXA3eGH-Yg


STAVROS LANTSIAS Album: Epistrofi "αμφιβολία/uncertainty" 2018